Sven Holm ve eşi Ingeborg, mutlu bir evlilik sürdürmektedir ve üç çocukları vardır. Stockholm’da bir dükkan açmaya karar verirler. Dükkan açıldıktan sonra, Sven tüberküloza yakalanır ve hayatını kaybeder. Ingeborg başlangıçta dükkanı tek başına yönetmeye çalışır, ancak başaramaz ve kötüleşen bir ülser geliştirir. Yardım almak için yoksul evine başvurur. Yoksul ev yönetimi, onun dışarıda hayatta kalabilmesi için yeterli yardım sağlamaz. Dükkanını ve evini satmak zorunda kalır ve üç çocuğunu evlatlık ailelere vermek zorunda kalır.
Bir süre sonra, Ingeborg bir mektupta kızı Valborg’un hasta olduğunu öğrenir. Yoksul ev, ziyaret etmesine finansman sağlamaz, ancak kararlı Ingeborg gece kaçarak polisten kaçtıktan sonra çocuğu görmeyi başarır. Yoksul eve döndüğünde, müdür, yarattığı sorun için ceza ödemek zorunda oldukları için öfkelenir.
Sonrasında, Ingeborg’a, bu sefer yoksul evin onayıyla daha küçük oğlu ile görüşme fırsatı sunulur. Ancak çocuk onu tanımadığında, Ingeborg derin bir üzüntüye kapılır. Çocuğa oynaması için eşarbından bir bebek yapmaya çalışır, ancak çocuk ağlar ve evlatlık annesine döner. Bu durum Ingeborg’u o kadar etkiler ki aklını kaybeder. İş evinin deli kadınlar koğuşuna kapatılır ve bir tahtayı çocuklarından biriymiş gibi kucaklamaya başlar.
On beş yıl sonra, şimdi bir denizci olan büyük oğlu Erik, annesini tanımadan onu ziyaret eder. Ingeborg onu tanımadığında, Erik çaresiz hale gelir. Ancak ona, “Annesinden Erik’e” yazılı bir gençlik fotoğrafını gösterdiğinde, Ingeborg’un aklı geri döner. Ailesinin geri dönüşü, Ingeborg’un kendisini de geri getirmiştir.